Geri
AKPINAR:“KENDİ ÜLKEMİN GELECEĞİNDEN ENDİŞE EDİYORUM. HALK KENDİ TERCİHİ İLE KENDİ KADERİNİ BELİRLEYECEK”
6.1.2022
Demokrat Parti Girne 1 numaralı Milletvekili Adayı Serhat Akpınar, katıldığı televizyon programında adaylık süreci, KKTC yükseköğretimi, turizmi, ekonomik kalkınma planı ve siyasi yapı hakkında önemli açıklamalarda bulundu.
Akpınar, adaylık süreci ile ilgili yaptığı açıklamada, 37 yıldır KKTC için bir şeyler yapmaya çalıştıklarını belirterek, içerisinde bulunulan siyasi yapının artık değişmesi gerektiğini, siyaseti meslek olarak edinmiş kişilerin dışında artık, ülkenin geleceğine yön verebilecek ve bu süreçleri daha doğru bir şekilde ileriye taşıyabilecek insanlara ihtiyaç olduğunu vurguladı.
Akpınar açıklamasının devamında şunları söyledi;
Akpınar, “Ülkemin bana ihtiyacı olduğunu düşünüyorum”
“Ben gençliğimizin ve geleceğimiz olarak baktığımız çocuklarımızın artık çok sorunsal bir sürece adım attıklarını görüyorum ve bundan da çok büyük bir üzüntü duyuyorum. Bizlerin bir şeyler yapmamız gerektiğini inanıyorum. Ülkemin bana ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Aynen sizin de söylediğiniz gibi, KKTC’nin gerek ekonomik, gerekse siyasi bir çok alanda ihtiyaç duyduğu gelişim ve değişim sürecine imkan sağlamak için adaylığımı koydum.
Akpınar, KKTC yükseköğretimi hakkında yaptığı açıklamada, Kıbrıs’ın ilk Üniversitesini kuran biri olarak ve pandemi başında görevini üstlenmiş olduğu Kıbrıs Üniversiteler Birliği Başkanlığı sürecinde de, üniversitelerin desteği ile ortaya koyulan tüm adımların atılmamış olmasının, Yüksek Öğretim alanında artık yavaş yavaş kaybediyor olunduğu anlamını taşıdığını belirtti. Akpınar, bundan sonra atılacak olan adımları çok daha bilinçli ve dünya ile eş zamanlı hareket edecek bir yapıya taşınması gerektiğine vurgu yaparak şunları ifade etti;
Akpınar, “Yüksek Öğretim alanı KKTC için bir mucizedir”
“Bu değişim sürecini insanlık için ortaya koyan ve bizlerden ileri düzeyde faaliyet ortaya koyan ülkelere baktığımız zaman, onların atıyor oldukları adımların gerisinde kesinlikle kalmamamız lazım. Biz şu anda halk arasında bilinen ve KKTC’nin bir eğitim adası düşüncesini artık yavaş yavaş; “araştırma adası”na yani üniversitelerimizin, bilimi kullanan değil, bilim üreten yapılara dönüşmesi gerekiyor. Hali hazırda bunu yapmakta olan, bu adımları atmakta olan yani o emekleme sürecinden adım adım çıkmış olan belli üniversitelerimiz var. Bizim ülke olarak ve hükümet olarak da üniversitelerimize bu yönde destek vermek ve adamızı tam anlamı ile bilim üreten bir döngüye sokmamız lazım. Bunun içinde üniversitelerimizde bulunan inanılmaz bir akademik güç var. O gücü doğru yönlendirmek sureti ile o değişimin bir parçası olabileceğimizi rahatlıkla görebiliyorum. Özellikle uluslararasılaşmada ki yine bu konuda oldukça engelleyici düşünce yapıları var. Gerek bakanlık düzeyinde, gerekse YÖDAK düzeyinde çok ciddi bir takım engelleyici düşünceler var. Yani bir uluslararası öğrenci, İngiltere’de ki bir üniversiteye gidebiliyorsa, oradaki üniversitelerin kabul şartları bizim ile hemen hemen aynı ise, bizim de aynı şekilde bu şartları koruyabilir olmamız lazım. Uluslararası öğrencileri adamıza çekmemiz lazım. Ülkemizdeki eğitim kurumları, yalnızca ülkemiz liselerinden mezun olan 2500-2700 öğrenciye eğitim verme üzerine kurulmuş değillerdir. Bu sayı zaten bir üniversitemizin bir yılda ihtiyaç duymuş olduğu ortalama bir öğrenci sayısı. Örneğin, ‘sağlık alanında şu-şu bölümlere ihtiyacımız yoktur. Çünkü bu alanda bizim kendi insanımıza yönelik bir program açmamıza gerek yoktur’ diye, bir üniversitenin yeni bölüm açmasına engel koyabilir miyiz? Hayır! Bugün Orta Doğu kıtasından gelecek olan bir öğrencinin ihtiyaç duyduğu alanları, eğer buradaki bir üniversitede tespit etmişse ve o alanda bir bölüm açmak istiyorsa, kesinlikle YÖDAK’ın öncülük yapması gerekiyor. Bırakın öncülük yapmayı ortaya konan yani Türkiye de bile bir bölüm açmak için 3 profesörün gerektiği bir dengede, bizde 6 profesörün olması gerekiyor. Yani bunları daha da zorlaştırıcı noktaya getirmek yerine üniversitelerin önünü açabilecek çok ciddi adımlar ortaya koyulması gerekiyor. Ancak bu şekilde uluslararasılaşmanın gerçek anlamda başarısını ortaya koyabiliriz. Yüksek Öğretim alanı KKTC için bir mucizedir. Pandemi döneminde bu kadar öğrenciyi hâlihazırda adamıza çekebilmiş olmak bir mucizedir. Kapanmış olduğumuz dönem 6 ay öğrencinin gelememiş olması bizim o öğrenciyi kabul etmemiş olmamız ve yaşadığımız ekonomik sıkıntıları hepimiz biliyoruz.
Özellikle çok önemli bir nokta, uluslararası bir öğrencinin adaya döviz ile giriş yaptığı zaman adadaki ekonomide yaratmış olduğu etki 1’e 5 oranındadır. Öğrencilerin getirdiği 1 doların ada ekonomimizdeki gücü 5 dolardır. Bunu çok iyi anlıyor olmamız lazım.
Akpınar, “Ülkemizdeki üniversiteler bir mucizeyi gerçekleştirdi”
Akpınar, eğitimde ortaya koymayı hedeflediği reformlar ile ilgili yaptığı açıklamada, KKTC üniversitelerinin bunca zorluğa karşın bir mucizeyi gerçekleştirdiğini dile getirerek, ada nüfusu ile orantılı bakıldığı zaman, ülkede bulunan uluslararası öğrenci oranının, dünyanın hiçbir yerinde olmadığına vurgu yaparak şunları söyledi;
“10 yıl önce Türkiye Yüksek Öğretim yapısı bize şu soruyu sordu. Siz bunu nasıl başarıyorsunuz? Yani Türkiye’de bile 50 bin yabancı öğrenci varken, siz 50 bin yabacı öğrenci sayısını yakalayabiliyorsunuz? Düşünün, Türkiye de o zaman 170 üniversite vardı. Bizde de 11-12 üniversite vardı. Nasıl böyle bi sayıyı bünyenizde bulundurabiliyorsunuz? Bizden istenilen destek ile Yüksek Öğretim alanına nasıl uluslararası öğrenci kazandırdığımızın tüm prensiplerini ve çalışmalarını anlattık, gösterdik ve yön verdik. Bugün baktığımız zaman Türkiye’de bulunan 200’ün üzerindeki üniversite, özel uluslararasılaşma merkezleri ile rektörlük bünyelerinde özel rektör yardımcılarının ileri bütçe destekleri ile YÖK ün özellikle bu alanda tamamı ile ortaya koymuş olduğu destek ve TC Cumhurbaşkanı’nın ortaya koymuş olduğu düşünce ve vizyonla yakın zamanda 300 bin, 500 bin öğrenci sayısına ulaşılacak.”
Güney Kıbrıs’ın, üniversiteleşeme hareketine KKTC’den çok daha sonra başlamasına rağmen, şuan daha ileri bir konumda olmasını değerlendiren Akpınar, bunun en büyük nedeninin, ada dışında ki belli başlı öncü üniversiteler ile ortak çalışmalara girmiş olmaları olduğunu belirterek, açıklamasının devamında şunları söyledi;
“Güney Kıbrıs’ta bulunan üniversiteler, öncü üniversiteler ile kurmuş oldukları ortaklıklar ve çalışmalar neticesinde, kendilerini daha ileri kabullere taşıyarak, saygınlıklarını arttırmaktadırlar. Şimdi burada bir üniversitemiz, eğer uluslararası bir üniversiteyle, saygın bir üniversiteyle işbirliği yapmak veya ortak program ortaya koymak istediğinde, başka ülkelerde bürokratik engellerden geçmesine gerek yok. GAÜ’nün de bir parçası olduğu Magna Charta’ya baktığım zaman, Magna Charta bunu teşvik ediyor. Üniversiteler ile olan işbirliğini, çift diploma benzeri her türlü çalışmayı yapabiliyorsunuz veya ortak akreditasyonların dahil olduğu süreçlere de girebiliyorsunuz. Gel gelelim bizim ülkemizde; “Hayır yapamazsınız. YÖDAK yasasına göre bu uygun değildir“ gibi yanıtlar alıyor ve size bu imkanı vermiyor. Ancak ve ancak YÖDAK onaylarsa bu ve benzeri çalışmaları siz kendi ülkenizde yapabilirsiniz. Güney Kıbrıs’ta bu yok. Yani bir üniversite liyakatini, akreditasyonunu elde etmiş binlerce öğrencisini barındıran onlarca programı bünyesinde bulunduran bir üniversite ve toplumsal dokuda böylesi bir saygınlığa ulaşmış bir üniversite kendi senato kararları ile bunları çok rahat yapabiliyor. Biz de ise durum tam tersi. Herhangi bir uluslararası girişimimizde Rum tarafının engelinin yanında, bizim kendi iç yapımızın da engeli ile karşılaşıyoruz.
Dünyadaki diğer üniversitelere baktığımız zaman onlarca yüzlerce global programlar oluşturmuş durumdalar. Sebebi; o ülkeye gidemeyen öğrencilere yükseköğretim deneyimini kendi ülkelerinde yaşayabilmeleri, aynı kalitede o eğitimi alabilmeleri. Bunu şu andaki mevcut teknolojilerle de desteklemek suretiyle, neden ülkemizdeki bir üniversite global bir faaliyet ve programlar ortaya koyan bir üniversiteyle ortak istişarede bulunmasın? Neden o üniversitenin öğrencilerine de ev sahipliği yapmasın? Neden biz bir ev sahipliği yapmayalım? Neden biz böyle bir ev sahipliği yapıyoruz diye sorgulanma sürecine girelim?
Akpınar konuşmasının devamında;
“Bugün baktığımız zaman Kanada, yükseköğretim alanı ile öne çıkmaya çalışıyor. ABD bunu yıllardır bir bayrak gibi önde taşıyor İngiltere aynı şekilde bunu yapıyor ve Malezya daha sonra katılmış olsa bile bugün Avusturalya ile çarpışıyor. Bunu New Zealand’ı takip ederken tüm bu sürecin içine Türkiye üniversiteleri ile birlikte dahil oluyor ve bu yapıda yer almak için yükseköğretim alanının çekim merkezi olmak için Singapur’da ciddi bir çalışma ortaya koyuyor.
Akpınar, “Sri Lanka yükseköğretim alanının Asya Pasifik’te bir çekim merkezi olabilmesi için uzman bir kişi olarak davet edildim”
Bütün bunların içerisinde ben Sri Lanka meclisinden bir davet alıyorum. Sri Lanka yükseköğretim alanının Asya Pasifik’te bir çekim merkezi olabilmesi için uzman bir kişi olarak davet ediliyoruz, oraya gidiyoruz meclis başkanının önünde de konuşma yapıyoruz. Kendilerine bir düşünce ve o gelişimle ilgili ortaya koyabilecekleri bir takım çalışmalarda bilgiler veriyoruz. Tüm bu süreçte orada bahsetmiş olduğunuz gibi ülke büyükelçilerinin de katılımının olduğu bir törensel faaliyet sonrasında Maldivler’de; özellikle Covid sürecinde yaşamış oldukları sıkıntı sebebi ile Sri Lanka ile birlikte bir çalışma süreci içerisinde, onları da kendilerine bir yükseköğretim alanı içerisine getirmek için neler yapabiliriz? Maldivler’de tek üniversite var ve oradaki düşünce yapısı altında bir adanın tamamıyla bir üniversiteye dönüştürülmesi ve Asya Pasifik’te ülkenin artık yükseköğretim alanında söz sahibi olabilme noktasında adımını atması noktasında şu anda benden bir düşüncede hazırlık yapmamı istediler. Bunlar bana büyük bir mutluluk veriyor çünkü bizim elimizde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti yükseköğretim alanı gibi bir mucize var ve bu mucizeyi gören bizim dışımızda ülkeler var.
Akpınar, “KKTC, çok daha ileri adımlar atabilecek potansiyele sahip”
Bu farklılığın başında ben kendimi pek fazla dile getirmiyorum ama beni bilen insanlar var ve o davetlerle birtakım görüşmeler var. Şimdi biz bu tüm bunlara baktığımız zaman ve işin turizm bacağı bambaşka. Sri Lanka ve Maldivler bacağında ki öylesi bir sürecin kendi ülkemiz için de yaşanması kaçınılmazdır. Muhakkak turizm gelişim programını, biraz da Maldivler’i örnek alarak yapmamız gerektiğini düşünüyorum. Ancak yükseköğretim alanında bu mucizeyi yaratmış bir ülke olarak Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin çok daha fazla, çok daha ileri adımlar atabilecek bir durumda olduğunu kesinlikle biliyor olması lazım. Ben bunları biliyorum ve geleceğin kokusunu da bu yönde alıyorum.
“Artık bu sürece dâhil olabilme başarısının halkımızın iradesiyle ele alabilelim”
Üniversitelerimizin nasıl bir dönüşüm içinde olması gerektiğini de biliyorum, onlara nasıl bir yön verilmesi gerektiğini de biliyorum, yasal süreç içerisinde ne şekilde o kısıtlamanın ortadan kalkması, nelerin hangi denge üzerinde oluşması gerektiğini de. Yeter ki artık bu sürece dahil olabilme başarısının halkımızın iradesiyle ele alabilelim. Aksi takdirde bu yaşıyor olduğumuz tüm sıkıntılar, bu süreçler yaşanmaya devam edecek. Yani şu anda ki mevcut geçmişten gelen zihniyetle hiçbir anne-baba bana evladının geleceğinden bahsetmesin.
“Kendi ülkemin geleceğinden endişe ediyorum. Halk kendi tercihi ile kendi kaderini belirleyecek”
Ben 37 yıldır iş ve akademik yaşam hayatında siyasetin aktif bir sürecine girmedim ve bilmiyorum. Ama sahaya indiğim zaman insanlara yıllardır umut tacirleri gibi umut vaat edildiğini ve oluşan küslükleri gördüm. İnanılmaz kirlilik ve bütün bu yapı içerisinde bizi yönetmeye yönelik sosyal süreçleri planlayan yapılara baktığım zaman çok şaşırdım. Konu kazanmak ya da kazanmamak değil. Ben kendi ülkemin geleceğinden endişe ediyorum ve bunu dile getiriyorum. Bunun içinde halkımızın uyanması gerektiğini söylüyorum. Uyanması da ancak kendi iradesi ile geçmişte yapmış olduğu hatalarla değil, o değişim sürecine farklı bir inanış koymak sureti ile yapması gerektiğini düşünüyorum. Halk, kendi tercihi ile kendi kaderini belirleyecek” dedi.
“Halkımız, kendi tercihi ile kendi kaderini çizdiğinin farkında olması lazım”
“Halkımız, kendi tercihi ile kendi kaderini çizdiğinin farkında olması lazım. Bugüne kadar kendi tercihimizi kendimiz yaptık. Dolayısıyla bizim artık bundan sonraki süreçte de kendi tercihimizle ile yaşayacağımızı bilmemiz ve tercihimizi doğru bir yönde kullanmamız noktasında bir kararlılık ortaya koymamız gerek. Halkımız, altın madeni üzerinde oturuyor. KKTC bir altın madenidir. Şimdi bunu görebiliyor yapılması gerekenler noktasında da atılması gereken adımlarında neler olduğunu bilen bir yapı olması gerekiyor ki yönlendirsin.
“Dış yatırım niye KKTC’ye gelsin?”
Başında bizim programımızda esas asli duruşu turizm. Mardivler’in ortaya koyduğu düşünce birlikteliğine gideceksek eğer, denizlerimizin üzerinden de deniz yaşam alanı; alanlarını yaratabiliyor olmamız lazım. Şimdi dış yatırım niye KKTC’ye gelsin? Benim bir hayalim varsa ve bu hayalin gerçekleşmesi imkanı bana veriliyorsa, buraya girmek isterim. Bana vermiş olduğu avantajlı vergi sistemi benim lehime ise yine girmek isterim. Şimdi bütün bunları birleştirdiğimiz zaman o hayalleri gerçekleştirme noktasında Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti sadece kendi toprakları ile sınırlı değildir. Birde kendi kara suları vardır. Eğer benim bugün arsam deniz kıyısında ise ve oraya bir iskele yaparsam, bir anda ortaya konan şeye peşkeş çekildi deriz. Şimdi belirli turizm şirketlerimiz deniz üzerinde genişleme yapmak istemektedir. Bazıları yapmışlardır ve bundan dolayı sürekli sorgulanır. Bunların sorgulanmaması lazım. Deniz ise kullanmak istediği ve oradaki deniz kirliliğine neden olacak bir durum yoksa kiralamak sureti ile verilebilir. Devlette buradan kazanacak, yatırımcı da hayallerini gerçekleştirmiş olacak. Şimdi böyle bir yatırım baktığımız zaman 3 tarafı denizler ile çevrilmiş bir Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti bu alanlarını çok doğru bir şekilde kullanabilecek. O hayallerini gerçekleştirmek isteyen dış yatırım gücünü ülkesine çekebilecek.
Güney Kıbrıs bugün yakın zamanda konuşuluyor, yaklaşık 500 milyon euroluk gelir elde edeceği bir sistem kurmaya çalışıyor. Biz bunu seslendiriyoruz, çok daha ileri adımlar atabilir, kararlar üretebilir. Hem kendi insanımızın kendi kültürü, kendi kültür turizmi ile turizmin gelişmesine bağlı tüm esaslarını ortaya koyacağı bir düşüncede birleşerek dış ve iç yatırım gücünü böylesi bir hayallerin gerçekleşmesine açmak lazım” şeklinde konuştu.